Salı, Şubat 27, 2024

Yağcı Gonzales Öldü...

İrfan ERDOĞAN*

Esas adı Gonzales, ama bölümde herkes ona yağcı Gonzales diyor. Zaten „Yağcı Gonzalez“ demesen kimse tanımıyor. Bölümde kendisine ustabaşı etiketi verildiği için bazan kendini Napolyon da sanıyor. Hiçbir yasal hakkı olmadığı halde herkes sabah erken saat 6.00’da gelir kartını basar, o bir saat gecikmeyle saat 7.00’de gelir kartını basar. “Niye geç geldin” diye sorana da “Ben ustabaşıyım onun için” der. Bu cesareti de kendisine yağcılık payesi olarak ustabaşı etiketini veren personel bürodan aldığını biliyoruz, ama birşey yapamadığımızı anlayınca da canı nasıl istiyorsa öyle davranıyor...

Yağcı Gonzales’in her gün işe bir saat geç gelmesi bir yana gelince de kartını basar basmaz etrafına topladığı yağcı ve ispiyoncu takımını alır ve kahve otomatında onlara da birer kahve çektikten sonra direk mola odasına gider, dakikalarca orda oturur, sonra saat 8.00’e doğru ancak gelir elini işe verir...

Banttan bir iki paket indirdikten sonra bu defa bölümden gelip geçenleri iş olsun diye tutarak onlara aklına ne geliyorsa sorar, maksat oyalanıp saat doldurmak tâbi. Bir süre de kendisini öyle oyalar, sonra kısım müdürü gelene kadar oyalanacak birşey bulur. O gelince hemen gider otomatta bir kahve de kısım müdüre getirir, birlikte bir süre de orada zaman doldurur, ki bölümde oluşturduğu ispiyoncu takımından aldığı bilgileri müdürün avucuna koyup istemediği arkadaşların ayağını kaydırsın...

Epey bir süre de müdürün bürosunda müdürle oyalanarak saat doldurur taaa ki kahvaltı veya öğle yemeği saati gelene kadar. Bu rutin olarak hergün böyle devam edip gidiyor. Tâbi bilinçli olarak idare tarafından destek gördüğü için böyle yapıyor. Sonra ustabaşı olmasına rağmen hiçbir şeyden anlamaz, zaten anlaması da gerekmiyor. Bölümdekiler hakkında olur olmaz şeyler söyleyip onlar üzerinde baskı kurdurtması yetiyor...

Ganzales’in bir huyu var, ölse de doktora görünmezdi. Sebebi ise iş aksamasın yeter. Kendisi doktorlara görünmediği gibi gideni de kınayarak „Delimisiniz de doktora görünüyorsunuz. Doktorlar insanda hastalık peyda ederler ki para kazansınlar“ diyerek doktora gitmelerine de engel olurdu...

Geçen hafta sabah vardiyasında işe geldik, ama saat 10.00 olmasına rağmen Gonzales hala ortalıkta yok. Tâbi ister istemez merak ettik, patronun gözüne girmek için olmadık takla atan Gonzales neden işe gelmedi, diye. Sonunda öğle yemeği saatine doğru hanımı telefon ederek „Gonzales kalp krizinde öldü“ dedi...

Hiç kimse oralı bile olmadan çalışmaya devam etti.

*İşçi Yazar…

Pazar, Şubat 25, 2024

DİN, POLİTİKA, İNANÇ...

Aydın ÇUBUKÇU yazdı....

“Taliban bu görüşmeleri Türkiye ile daha rahat yapması lazım, çünkü Türkiye’nin inancıyla alakalı ters bir yanı yok.”

Bu sözler, tartışmacılar mahallesine nurtopu gibi bir konu armağan etti. “Bizim” Müslümanlığımız ile Taliban’ın inancı aynı mıydı? “Anadolu Müslümanlığı” kavramı özellikle muhalif aydınlar ve gazeteciler için tutunacak bir dal oluverdi. 

Malumatfuruşluk sergilemek için epeyce verimli bir alan bu konuda, Emeviler’den Hacı Bektaş’a çapraz ve çatışmalı bir kıyaslama yapılarak Taliban inancının “bizim Müslümanlığımızla” ilişkisi olmadığı anlatılıyor. 

Bu tartışma tümüyle boş ve yararsızdır, üstelik son derece yanlıştır.Yanlıştır, çünkü Taliban’ın inancı denilen şey, alsında bu örgütün politikasıdır! Daha açık söylersek, Taliban’ın tartışmaya açık bir inancı yoktur, bütün uygulamaları politiktir. 

Dinlerin inançlardan temel farkı, bir toplum düzenini amaçlamaları, bir yönetim ve yönetilme ilişkisi kurarak, toplumu buna göre düzenlemeye girişmeleridir. Din ve inancı farklı kılan temel özellik budur; inançların bir devlet teorisi, herkesin uymasını emrettikleri bir toplumsal hayat önerisi yoktur. Dinler, bireylerin nasıl yaşayacaklarına karar verir, en özel hayata müdahale yetkisini elinde tutar. Bu yüzden insanlar helâya girerken hangi ayaklarını önce atacaklarını, yemeği hangi elleriyle yiyeceklerini bilen birilerine sormaya zorlanırlar. Böylece, zincirleme bir bağlanma hiyerarşisi doğar. İnanma, bireysel bir özellik olarak kaldığında din olmaktan çıkar. Taliban ve benzerlerinin (aralarında bir “terslik” olmayan herkesin) temel derdi budur.

Recep Tayyip Erdoğan’ın söylediğini doğru anlamak ve tartışmak için Müslümanlığın doğrusunu eğrisini değil, aralarında “ters bir yan” olmayan politikaları ele almak gerekir...

Fotoğraf : İrfan Erdoğan...

Cumartesi, Şubat 24, 2024

Yaşıyorum....

Gülderen S. ÇERİKÇİ...

İçinden geçtiğim bütün acılarda büyümüşüm

Çektiğim özlemlerin sonunda yavaş yavaş soğumuş yüreğim

Her yalnız kaldığımda içimde kalabalıklaşmış

Kimsesizliklerimde çoğalmışım

Artık hayatı anlamanın kenar köşelerinden

Aydınlık karanlık dip bucaklarından

Tanıdığım tanımadığım

Görüp görmediğim

Dolaşıp dolaşmadığım

Bütün coğrafyalarında aydınlatıyorum ruhumu

Gün ışığında aldığım nefeslerimde

Her kar tanesi

Her yağmur damlasıyla

Yüzümü okşayan rüzgârlarla

İyileştiriyorum kendimi

Hayatın sayısız ipleri var

Biri kopsa diğerine tutunuyorum

Gecenin karanlığında gökyüzünde yıldızlar

Ben altında umutlarımca yaşıyorum

Gülderen S. Çerikçi

Salı, Şubat 20, 2024

İrfan ERDOĞAN/Almanya...*

DİDF’in 23. kongresi ‚Yerli ve göçmen emekçilerin birliğini güçlendirelim‘ başlığı altında 6 maddelik bir sonuç bildirgesi ile tamamlandı. Irkçılığa ve milliyetçiliğe karşı kalıcı ve daha köklü mücadele için yerli ve göçmen kamuoyuna yapılan çağrıların öne çıktığı sonuç bildirgesinde özetle şu değerlendirmeler yer alıyor:

“Kongremiz yüzbinlerce emekçinin ırkçılığa karşı sokaklara çıktığı, yerli ve göçmen emekçilerin birlikte yaşamı için mesajların verildiği, emekçilerin geride bıraktığımız süreçte artan sosyal sorunlarına karşı mücadelesinin olanaklarının da genişlediği bir süreçte gerçekleşti. İki gün boyunca, sendikalardan, işyerlerinden ve toplumsal alanlardan gelen delegelerimiz yerli ve göçmen emekçilerin birliğini güçlendirmek, ırkçı politikaların zayıflatılması, değişik uluslardan ve inançlardan emekçilerin yaşam koşullarının iyileşmesi için sürdürecekleri mücadeleyi güçlendirmek için atılacak adımlar konusunda kararlar aldı...

(...)

14 Ocak’tan bu yana Almanya’nın yüzlerce şehrinde, yüzbinlerce insan ırkçılığa karşı sokaklara çıkarak, ırkçı-faşist akımlara ve politikalara karşı önemli ve umut vadeden bir mesaj verdi. Milliyetçiliği, etnik köken ve inanç farklılıkları üzerinden kutuplaşma ve önyargıları körükleyen aşırı sağ politikanın uluslararası ölçekte hız kazandığı bir dönemde, bu mesajın büyük değer taşıdığını ve toplumsal hayatın tüm alanlarında büyütülüp kalıcılaştırılmasına ihtiyaç olduğunu düşünüyoruz. Çünkü, göç ve göçmenleri günah keçisi olarak gösteren ve salt AfD ile de sınırlı olmayan bu kutuplaştırıcı ve ayrımcı siyaseti gerçekten geriletebilmek, uzun yıllardır tahrip edilmiş olan yerli ve göçmenler arasındaki ilişkileri güçlendirmeyi gerektirmektedir. Sosyal ve ekonomik alandaki sorunların sorumlusunun göç ve göçmenler olarak gösterilmesi, hem yerli halk arasında göçmenlere yönelik önyargıları hem de göçmenler içinde dışlanmış hissini büyütmekte olup, yerli ve göçmenler arasındaki ilişkileri ve ortak yaşamı zehirlemektedir. Bu nedenle yerli ve göçmenler emekçiler arasında politik, kültürel ve sosyal bakımdan yakınlaşmayı, birbirini tanımayı ve ortak ihtiyaç ve değerler üzerinde buluşup hareket etmeyi güçlendiren ve kolaylaştıran kanallar yaratılabilmesi büyük önem taşıyor. DİDF olarak yerli ve göçmen tüm demokratik kurum ve örgütleri bu konuda daha fazla inisiyatif almaya ve ortak çalışmaya davet ediyoruz...

(…)

Federasyonumuz bugüne kadar olduğu gibi, yerli ve göçmen emekçilerin birliğini ve beraberliğini, ortak mücadelesini geliştirmek için, birlikte yaşamın önündeki engelleri azaltmak adına çözüm önerileri oluşturmak üzere bilim insanlarıyla, sendikalarla, kültür-sanat çevreleriyle birlikte, geleneksel hale getireceğimiz ‘birlikte yaşam, ortak gelecek’ konulu buluşmalar gerçekleştirmeye çalışacaktır. Bu vesileyle bu alanda çalışmalar sürdüren ve duyarlılık taşıyan bilim insanları, aydınlar, sanatçılar ve sendikacıları tüm uluslardan ve inançlardan emekçiler arasında dostluk köprüleri yaratma konusundaki bu çabamıza ortak olmaya davet ediyoruz.”

* Yeni Hayat Gazetesinden alınmıştır...

Almanya DİDF 23. Kongresini başarıyla gerçekleştirdi...

Almanya Demokratik İşçi Dernekleri Federasyonu (DİDF) 23. Genel Kongresini Almanya'nın Manheim şehrindeki Jugendherberge adlı bir gençlik merkezinde 111 delegenin katılımıyla gerçekleştirdi...

İrfan Erdoğan Almanya'dan bildiriyor...

Üç gün süren toplantının İlk günü delegelerin birlikte yol yorgunluğunu atıp tanışmasıyla geçen Kongrenin ikinci günü sabah saat 10.00'da devrim ve sosyalizm uğruna hayatlarını kaybedenler için yapılan bir dakikalık saygı duruşunun ardından Federasyon başkanı Zeynep Safariye Ekşi'nin Türkiye ve dünya gündemini değerlendiren konuşmasıyla başladı...

Ekşi konuşmasında "ırkçılığa, ayrımcılığa, silahlanmaya, yoksulluğa ve savaşlara karşı ancak birleşerek mücadele edilebileceğinin altını çizerek başarılı olmamız için daha çok örgütlenerek mücadele etmemiz gerekiyor "dedi...

İkinci gün yapılan konuşmalardan sonra federasyona bağlı bölgeler, bölgelerindeki çalışmaları hakkında tek tek sunum yaparak delegeleri bilgilendirdiler. Daha sonra anlattıkları çalışmalarını yine birlikte tartışıp yeni kararlar aldılar. Kongrenin üçüncü ve son gününde de mali rapor okunarak oylamaya sunulduktan sonra eski yöneticiler aklanarak yeni yöneticiler seçildi...

Seçimlerin sonunda 17'si asil 2'si yedek olmak üzere 19 kişilik yeni yönetim belirlenerek kongre toplantısı "Yaşasın uluslararası dayanışma" sloganıyla sona erdirilirken, Federasyon kongresinde gençlerin ve bayanların çoğunlukta olması da ayrıca dikkat çekti...